Öğretmen, akademisyen, veli, zamanın ruhu...
Öğretmen, akademisyen, veli, zamanın ruhu...
O kadar tuhaf akademisyen talepleriyle karşılaşıyorum ki makul bir taleple karşılaştığımda muhatabımı şaşırtacak kadar gönüllü, her isteklerini yerine getirmeye amade bir duruma düşürüyorum kendimi. Yine öyle oldu. Şehir dışından gelen iki akademisyen telefon ile konuşulup halledilebilecek bir mevzu için ille de görüşme talebinde ısrar ettiler. Instagram efekti dedim, özneyi ille de görecekler, tartacaklar, uygunluk kriterlerinden geçirecekler, sonra da “A o mu? Hiç göründüğü gibi değil aslında!” diyecekler. Sosyal medya sonrası artık ahali kendini jüri başkanı konumunda görüyor. Nihai kararı verecek ya… Her vesile ile kendini, kararını tescilleme azmi içinde.
Taleplerini makul hale getirmek için “Size en yakın olan yere geliriz” dediler. Bana en yakın olan yer? Onlar yakınlığı mesafe olarak, ben rahatlık olarak anladığımdan yıllardır gittiğim yere gittim. Yolu hesaplayamadığım için vakitlice gittim. Beklemiyor gibi beklemeye karar verdim. Hal böyle olunca mekânda konuşulan her konu, konuşan her kişi bir şekilde benim kulağıma da uğramış oldu.
Seslerin sahibini görememek can sıkıcı. Üstelik seslerin renginden, tonundan kimliğini, kişiliğini, yaşını mesleğini tahmin etmek hiç mümkün değil. Kulağıma gelen ilk konuşma diğerlerinin yolunu kesti. Çünkü o konuşmadan nasibime düşen ile bir hikâyeyi hatırladım. Hikâyeyi hatırlayınca doğru mu hatırlıyorum diye Google’a sordum. Cevap yok. Aradığım cevabı bulamayınca kendimi kulak misafiri ile kulak hırsızı arasında kararsız kalmış bir kimlikle sohbete dâhil ettim. Ne ki onların bundan haberi yok. Ortam dinlemesi kul hakkına girer mi diye bir soru takıldı zihnime fakat kulak zihni bastırdı:
-Böyle mi söyledi? Yani tamı tamına.
-Ne demek tamı tamına! Söyledi derken, WhatsApp yazışmaları... İşte bak kendi gözünle gör.
-Yakın gözlüğüm yanımda değil. Seçemem harfleri. Sen oku.
(Demek ki sohbetin sahiplerinden biri 40 yaş üstü)
-Modası geçmiş dersleri kaldırsanız artık. Annemler zamanında el işi dersi, ev ekonomisi varmış. Şimdi onlar var mı?
-Kime diyor bunu?
-Öğretmene!
-Öğretmen ne diyor?
-Öğretmene çok acıyorum valla. Benim sinirlerim dayanmıyor. “Böyle dersler yok ki Sevda Hanım” diye cevap verdi öğretmen.
-Veli ne dedi?
-“Canım ben böyle dersler niye yok demiyorum. İhtiyaca göre ders koyun diyorum” dedi.
-Kadın doğru söylüyor. İhtiyaca göre ders mevzuu önemli.
-Anne ya sen ne diyorsun!!!
(Ha bunlar ana kız demek ki.)
-Çocukların ihtiyacına göre ders talep etmiş veli. Bunun neresi kötü?
-Sor bakalım, çocukların ihtiyacı neymiş?
-Her çocuğun ihtiyacı farklıdır tabii. Bu veli kız velisi mi? Örgü örmeği öğretin filan mı diyor?
-Ah anne ya. Ben nasıl insanlarla muhatabım hiç bilmiyorsun. Hayır efendim, kızı bütün gün make up vidyoları izliyormuş, bu konuda bir ders konulursa belki kızının okula, derslere ilgisi artarmış.
-Make up ne yahu!
-A bunu bilmiyor olamazsın anneannemiz. Makyaj yapma vidyoları.
-Makyaj yapma vidyoları niye demiyor?
-Anne lütfen dil meselelerine hiç girmeyelim. Sen şimdi niye eve gidilmiyor da eve geçiyoruz diyorlar, niye girdik demiyorlar da giriş yaptık diyorlar diye başlar, yemek pişirilir, bulaşık çamaşır yıkanır, ütü yapılmaz kıyafet ütülenir diye devam edersin. Aman aman.
-Öğretmen mi verecekmiş makyaj yapma derslerini? Ayol çocuklar kaç yaşında. Benim torunum ergenlerle mi okuyor?
-Yok anne sınıf geneli on yaşında. Bir çocuk sağlık sorunlarından dolayı yıl kaybetmiş. O on iki yaşında galiba.
-Ne diyorsun! Veli öğretmene çocuklarımıza makyaj yapma dersi ver diyor öyle mi? O sırada erkek öğrenciler ne yapacakmış.
- Erkekler de make up vidyosu izliyormuş, sorun olmazmış.
-Öğretmen bir şey demedi mi?
-Diyemez. Geçen defa öğretmenimiz veli toplantısında kız öğrenciler ve erkek öğrenciler ile ilgili farklı deneyimlerini anlattığı için toplumsal cinsiyete aykırı davrandığı için şikâyet edilmiş.
-Ne diyorsun!
Konuşmanın geri kalanını ben de merak ediyordum elbet. Lakin misafirlerim geldi, anne kızın sohbetini dinlemeye devam edemedim.
II-
Eve gelince arama motorlarında bulamadığım metni buldum. 1970 yılında Pulitzer ödülü alan Jean Stafford’un (1915-1979) iki ciltlik toplu öyküler kitabının 1. cildinde yer alan “Sorumluluk Alıcıya Aittir” isimli öykü. Amerika’da kız kolejinde müfredatın ihtiyaca göre değişmesini anlatan çok çarpıcı bir öykü.
Hatırlamanın kimyası üzerine çok düşünüyorum son yıllarda. Hatırlamanın kimyası ile sanki unutuşun frekansını yakalayacakmışım gibi... Kulak misafiri olduğum anne kızın sohbeti niye beni o metne götürdü diye bu defa çok uzun düşünmem gerekmedi.
Ben iki akademisyeni bekliyordum ve bulunduğum ortamda, çocukların eğitimine dair anne kızın velilerin yeni müfredat taleplerini konuştuğu sohbetine maruz kalmıştım. Algının seçiciliği ve hafızanın arama motoru hakikaten çok ilginç. Stafford’un öyküsünde de iki akademisyen, kızlara güzel görünmekten öte bir eğitim vermeyen bir kolejde öğretmendirler. Bulundukları mekâna yabancılıklarını anlatıcı şöyle dile getiriyor:
“Malcolm ve Victoria çalıştıkları Alma Hettrick Kız Koleji’nde güz dönemi başında birbirlerini keşfetmeseydiler akıllarını yitirecekleri ya da kestirme yoldan gizli tarikatlara dâhil olacakları konusunda hemfikirdiler. Malcolm yirmi üç, Victoria yirmi iki yaşındaydı ve ikisi de gıcır gıcır yüksek lisans diplomalarıyla üniversiteden yeni çıkmışlardı, bu diplomaların parıltısının yollarını aydınlatacağını ve cahilleri büyüleyeceğini hayal ediyorlardı. Malcolm felsefe okumuştu... Victoria ise on altıncı yüzyıl üzerine ihtisas yapmıştı.” (s. 86)
Öğretmen oldukları okul nasıl bir yer miydi? Öğrencilerini müşteri olarak gören ve onların memnuniyetini fazlasıyla önemseyen ticari bir kurum:
“Bu yıl müşterilerin hoş görünümlü kadınlar olabilmesi için iki yeni program eklenmişti ve şimdi program yöneticileri kısaca bunlardan bahsediyorlardı. İlki, sert ifadeli Bayan Fribaugh’nun başında bulunduğu Kişisel Bakım dersiydi; ekibiyle beraber kızlara in iyi özelliklerini öne çıkaran saç modelleri, oje tonları hakkında yol göstereceklerdi. Diğeri, Ses Bakımı’ydı, bu derste de herhalde dırdırlar, hırlamalar ve mızmızlanmalar, tatlılıkla hoş hanımefendi seslerine dönüştürülecekti.” (s. 89)
Kapitalist piyasa, eğitim sistemini de kuşattığı için öğrenciler ve veliler tüm dünyada müşteri olarak görülme yolunda. Ama kızlar söz konusu olduğunda 20. yüzyıl ortalarına kadar devam eden bu Amerikan eğitim tarzı, feminist eleştirinin de katkısıyla formel olarak uygulanmıyor artık. Kadınlara kendilerini toplum içinde nasıl sunacaklarını öğretme görevi, dijital kanallara devredilmiş görünüyor.
Bizim eğitim sistemimiz ise dijitalleşme ve Amerikanlaşmayı eş zamanlı yaşıyor. Eğitimin müşteri memnuniyetine dönüşmesi bağlamında öykü bize çok şey anlatıyor.
FATMA BARBAROSOĞLU
Yenisafak.com
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.